28 Temmuz 2012 Cumartesi

POLİS TEŞHİR SANATI

Hatay Milletvekili Bayram Türkoğlu'nun oğlu İstemi Kağan Türkoğlu ile Komiser Yardımcısı Murat Emer tartışmışlar. Milletvekilinin oğluyla tartışan memurun belirlenmesi için polisler sıraya dizilip şikayetçiye teşhis yaptırılmış.
Milletvekilinin oğlu polis teşhis etmiş. Bu işte insana biraz terslik varmış gibi geliyor. Benim bildiğim polis şüphelileri sıraya dizer bu sefer tam tersi olmuş ama neyse.
Bilmem dikkat ettiniz mi yunus polislerinin formalarında iki renk vardır: siyah ve kırmızı. Kırmızı devletin hoşgörüsünü babacanlığını simgeler. Siyah renk ise devletin otoritesini simgeler ve siyah renk formada daha ağırlıklıdır. Devletin otoritesini simgeleyen polisleri milletvekilin oğlu teşhir etmiş. Adam milletvekilin oğlu değil mi? O kadarcık da ayrıcalığı olmasın mı? Yok efendim bu adam bu cürreti nereden buluyormuş. Sanki bir suç işlemiş alt tarafı polisleri sıraya çekmiş. Ne var bunda? BDP'li vekil Sabahat Tuncel geçen sene bir polise tokat attı da ne oldu? Bir şey olmadı. Hani polisin üniformasının bir düğmesini koparana 6 ay hapis ceza verilirdi. Milletvekili döverse bir ceza yok; çünkü eşitliğe önem veren demoktatik bir ülkeyiz. O polis Sabahat Tuncel'e dava açacağını söylemişti? Ne oldu o dava? Sabahat Tuncel bir ceza aldı mı? Bilmiyoruz (Hoş ceza alsa da para cezası alır). Ama ona yani milletin vekiline 'dokunulamadığını', 'dokunulmaz' olduğunu biliyoruz. Peki biz millet olarak böyle bir davayı takip ettik mi? Yok. Ama o tokat attıldığında millet olarak o kim ki polise vuruyor! bu cürreti nereden buluyor! diyorduk. Birkaç gün sonra unutuldu gitti. Hal böyle iken milletin vekilinin oğluna niye dokunulsun ki!
Bu olay da muhtemelen unutulup gidecek.
Semih AYTAÇ...

KASA HER ZAMAN KAZANIR

Sanırım bu Ramazan moda, dışarıda sahur yapmak.Gerçi havalar o kadar sıcak ki evde durmak hatta uyumak ne mümkün! E haliyle o sıcakta yemek te yenmiyor gece gece,uykusu kaçan atıyor kenidini sahurda dışarı.Geçen gece ben de uyuyamayınca abime seslendim:
-Abi kalk gidelim bi karpuz alalım,atalım buzluğa sulu sulu yiyelim.
Adam sanki bu lafı bekliyormuş gibi ''tamam'' bile demeden kalkıp başladı üzerine birşeyler giymeye.
Dedim abi gidiyor muyuz?
- E niye giyiniyorum oğlum ben, kalk hadi.
Simdi asıl mesele gece gece açık bir karpuzcu bulmak.Neyse ki  korktuğumuz olmadı, çok fazla yürümeden bulduk bir tane karpuzcu.Gece gece gelen giden olmamış sanırım bizden başka, tezgahın başında uyuyacak neredeyse karpuzcu.Biz selam verince dikildi ayağa
-Hoşgeldiniz kardeşim
-Hoşbulduk abicim,kolay gelsin. Gece gece canımız deli gibi karpuz çekti usta bize şöyle kelek olmayanından sulu sulu bir karpuz seçiver.
Karpuzcunun yarasına mı bastık anlamadım ama  dertli dertli mırıldandı:
-Ayıp ediyorsunuz kardeşim karpuzun kralı bizde.Her ne kadar bize kelek yapsalar da biz de kelek olmaz.
Belli ki karpuzcu dayının bir derdi var ve onu deşmemizi istiyordu bizden.abim atladı hemen:
-Hayırdır usta kim sana kelek yaptı?
-Sorma kardeşim bugün maliyeden geldiler de...
-Ee gelsin ... bir kaçağın falan mı var usta? diye sorunca karpuzcu açtı ağzını yumdu gözünü:
-Nasıl olmasın kardeşim, Dükkan kirası,elektrik,su,gelir vergisi,çevre vergisi, üç ayda bir kira stopajı,sigorta muamele vergisi,ölçü ve tartı denetleme harcı,yol-kanalizasyon yapımına katılım harcı, tabela-reklam vergisi.
Kardeşim inanmazsın cama karpuz resmi yapıştırdım gelip onun ölçülerini hesap ediyorlar! neymiş reklamımı yapıyormuşum, vergiye dahil olacakmış! söktüm attım ordan. Sonra geldi yazar kasamı kontrol etti.Her sattığım ürüne fiş kesmediğim için bastı  cezayı.Kardeş ben alt tarafı karpuz satıyorum vergilere ödemekten bize birşey kalmıyor ki zaten, bir uyanıklık yapıp az fiş kesiyim dedim, üç kuruş kar ettim 3 katı ceza yedim.. Hayır ne yapıyorlar bu kadar parayı ? nereye gidiyor anlamadım...?
  Karpuzcu da yara bayağı derindi, bıraksam sabaha kadar anlatmaya devam ederdi aslında, ama daha karpuzu dolaba atıp soğutmamız lazım vaktimiz yoktu.Böldüm adamın sözünü:
-Nasıl nereye gidiyor abicim ? nasıl bilmezsin?
    -Lale ekiyoruz
    -Kaldırım yapıyoruz
    -Asfaltı söküp yeniden döküyoruz ( canımız sıkılıyor ya)
    -VIP uçaklar alıyoruz,
    -Makam araçları tahsis ediyoruz
    -Milletvekillerinin telefon faturalarını ödüyoruz... ödüyoruz da ödüyoruz abi.
Atladı yine lafa karpuzcu dayı:
-''Her türlü kasa kazanır diyosun yani'' dedi.

İşte bu! Dayı bütün her şeyin özetini tek cümlede toplayıverdi hemen'' Kasa her zaman kazanır!'' kasanın kaybettiğini gören var mı ? 

 (...da o kadar laftan sonra sen neden bize kelek karpuz verdin karpuzcu  dayı)


Hakan KORKMAZ...










23 Temmuz 2012 Pazartesi

TURGUT+ÖSYM+TUZ=TUZLU ÇAY

Geçen yıl çok sevdiğim bir arkadaşım olan Turgut'ta kalıyordum.Turgut'un KPSS,YGS,LYS üçgeninde uğraştığı bir dönemde  hem çorba da tuzumuz olsun hemde muhabbet olsun diye takılıyorduk onlarda.Canımızın sıkıldığı bir akşam '' Hadi bi çay koyalım ocağa'' dedik.Mutfağa gidince baktım tezgahta karıncalar, takılıyorlar kafalarına göre.Dedimki :

- Bu karıncaların geçtiği yerlere tuz atarsan bunlar kaçar haberin olsun
Biraz tuz attık tegaha karıncalar ufaktan yol almaya başladılar.
Yarım saat kadar sonra çay olmuştu.Turgut doldurdu çayları, bir yudum almamla tükürmem bir oldu.
-Turgut bu ne!
+Ne olmuş?
-Abi hayatım da içtiğim en berbat çay, ne koydun buna?
+Ne katçam su ve çay!
Dedikten sonra bir yudum da o aldı ve anında tükürdü.Gittik döktük çayı, yeniden demledik.Turgut doldurdu çayları bir yudum çektim yine tükürdüm
-Allah cezanı vermesin Turgut bu ne ya!
+Oğlum Vallahi bilmiyorum neden böyle
Dedik bu akşamda çay içmeyelim birşey olmaz.Kola ile kitap başında geçirdik  akşamı.Ertesi gün tekrar çay yapacağız.
-Bu sefer ben yapacağım sen karışma! dedim.
Çayı demledim, birer bardak doldurdum.İlk sen iç dedim Turgut'a.İçmesiyle tükürmesi bir oldu.Demleye demleye çay kalmadı zaten evde vazgeçtik o akşam da  çay içmekten.Uykumuz geldi ilerleyen saatlerde, malum sabah Turgut sınava gidecek erken yatalım dedik.Tam uyumak üzereyken;
-Uyudun mu ? diye seslendi.
+Evet, dedim
-Peki sabah söylerim dedi.
+Oğlum manyak mısın nasıl cevap vericem sana uyusam!
-Çayın neden öyle olduğunu anladım
+Neden
-Şekerin içine karınca girmişti bende kaçsınlar diye tuz attım dedi.
+Oğlum toz şekerin içine tuz mu atılır ya ? deyip biraz kızsam da, gülmekten kendimi alamadım.Sabah olduğunda bir ara gülmekten karnıma ağrılar girdiğini bile hatırlıyordum,gülerken uyuyakalmıştım.
Neyse sabah KPSS'ye girdi.Çıktığında ;
-Nasıl geçti dedim
+ Gayet iyi dedi

Biz sınav sonuçlarını beklerken,sınav sorularının çalındığı için sınavın iptal olduğu açıklandı.Yeni bir sınav yapılacağı duyruldu,tekrar sınava girdi Turgut.Bir sonraki sınavdan sonra ;
-Nasıl geçti diye sorduğumda
+Hiç iyi değil , dedi.
Neyse gel gelelim KPSS'den beklediği olmadı.Daha sonra üniversite sınavlarına gireceğim dedi.Hazırlandı girdi
 bu sefer de şifreyi çözememiş beyefendi , yine olmadı.İnatçı bir çocuktur biraz Turgut, tekrar hazırlandı bu yıl yine girdi sınava.Bu sefer sonuçlar da açıklandı çok şükür fena değildi bizimkinin puanı yerleşicek inşallah bir yere derken... ÖSYM'den açıklama geldi:
 -'Sıralamalar yeniden yapılacak'
Bu haberi duyar duymaz aradım Turgut'u:
-Kardeşim ÖSYM de suç yok suç bizde
Tuzluyarak içmeye alıştıysak,
Tuzluyarak yemeye de alışmalıydık!!

Ekstra bilgi

Bugün ABD'nin simgesi olan 'Özgürlük Heykeli' Osmanlı tarafından yaptırılmıştır: Süveyş Kanalı Osmanlı Mısır'a hakim iken açılmışıtır. Mısır valisi bunun şerefine kanalın yanına bir heykel yaptırır. Bu heykelden daha sonraki Mısır valisi tarafından vazgeçilir. Heykel Fransızlara yaptırılmıştı. Fransızlar da bu heykeli ABD'ye jest olsun diye hediye ederler
Kimin canı sağolsun?
5 dakikalık yere bir kişi fazla almak için 45 dakikada götüren minübüs şoförünün de canı sağolsun

Hakan KORKMAZ...
Semih AYTAÇ'a Özgürlük anıtı hatırlatması  için teşekkürler



19 Temmuz 2012 Perşembe

MAHALLENİN MUHTARI

Bugün haberlere göz atarken  '' Muhtardan alkış alan yumruk'' diye bir habere takıldım, haberin o özeti şu;

Elazığ'da Akçakiraz beldesindeki bir mahallenin muhtarı köylerine 3 aydır su verilmediği için köylüyü de toplayıp belediyenin önüne geliyor gelirken yerel basını da beraberinde getiriyor ki sesini duyursun! Bütün ahali hep bir agızdan başlıyor siteme belediye başkanı köylünün sitemleri karşısında kalabalıktan istifade edip, binip arabasına sıvışıyor ortalıktan sonra bir belediye çalışanı ile kameraman arasında itişme yaşanıyor.Bunu gören ''kahraman muhtar'' adamın üzerine yürüyüp suratına 2-3 tane indiriyor, köylüler  zar zor ayırıyor muhtarı

Normal de suçlayıp üzerine gitmemiz gereken taraf belediye iken sen öyle bir şey yaptın ki  muhtar haklı olduğun davada haksız duruma düşmek  nasıl olur gösterdin herkese, bravo sana! İyi ki kameraları almışsın yanına yoksa kim nasıl kaydederdi senin kahramanca davranışını!!

Bir de deriz ki '' şiddetle bir yere varılmaz''. Bizim muhtar vardı ama, getirdi kameraları yaptı şovunu kaptı oyunu. Muhtar gönülleri fethetti.Haberler de bile yaptığını haklı gören  başlıklar doluydu.Muhtar bir taşla kuş katliamı yaptı resmen,bir yumruk şovla ;

 -Ana haber bültenlerine çıktı
 -İsmi artık ''Şöhret muhtar'' oldu
 -Mazlumun savunucusu, köyünün kahramanı oldu
 -Eşine dostuna ''nasıl patakladım  ama! '' diye havasını attı
 -Bir sonraki seçimlerde işini garantiledi
 - E okadar haber olduktan sonra belediye buna sessiz kalamayacağına göre muhtemelen yarın sular da gelir köyüne... Değme muhtarımın keyfine.Türkiye'de yaşıyorsan ''şiddet şart'' Bravo muhtar!

15 Temmuz 2012 Pazar

TÜRK FUTBOL'U NEREYE GİDEMİYOR?



Herkesin ağzına sakız olmuş artık ‘’Türk futbolu nereye gidiyor’’ cümlesi.Ben söyliyeyim size o zaman; Türk futbolu hiçbir yere gitmiyor,gidemiyor.Bunun suçu da her zamanki gibi günah keçisi olan taraftara atılıyor, ne yapmış peki taraftar?

 -Sahaya girmiş, meşale yakmış,kavga etmiş falan filan bir sürü suçlama var taraftarın üstünde.Yöneticiler,başkanlar,gazeteciler hatta bazı provakatif futbolcular ortalığı karıştırıp ondan sonra vay efendim kafama çakmak attılar, sahaya indiler yok bana küfür ettiler diye isyan ediyor.Çünkü sen hak ediyosun kardeşim kafana çakmak yemeyi de , küfür yemeyi de!!



Her maç trübünleri hınca hınç dolduran taraftarı şike olaylarına bulaştırısan, sen kendi memleketinin takımını Avrupa’da yüzüstü bırakırsan, sen öteki takımın başkanına hakaret edersen,sen saha ortasında taraftara ‘’kafanı keserim’’ hareketi yaparsan,maçtan önce rakip takımla alay edersen, taraftara gazı verip ondan sonra ‘’centilmen bir maç olsun ‘’ diye yalan söylersen,gidip rakip takımın futbolcusunu ‘’seni alıcaz’’ diye ayartırsan,konuşursam ‘’herkes yanar’’ diye açıklamalar yaparsan,sen gazetecilere ‘’ seni evden aldırırım’’ dersen,sen futbolcunu kimse çalmasın diye dağ evinde saklarsan,şampiyon olan takımın kupa törenine kramponlu adamdan çok kıravatlı adamla katılıyorsan , rakip takımı taraftarın önüce atarsan,soyunma odası basarsan,futbolcuyu tokatlarsan,sahada futbol değil kavga edersen ,sen kulübünden milyonlarca lira açık verip elini ayağını çekip gidersen, bir maça bile çıkarmadığın topçulara milyonlar ödüyorsan,kulübünden ayrılan topçuya’’ karaktersizmiş’’ diye lanet edip onu taraftara yem ediyorsan,sen ezeli rakibine kötü gününde tekme vuruyosan,ben başarılı olamazsam kimse olamasın diyosan,Avrupa’da zirveye tırmanmış hakemlerını bile menfaatlerin dogrultusunda asıp-kesiyorsan,sen zencisin sen beyazsın kavgasını yaşıyorsan,deplasmana taraftar götürmüyorsan,bol bulduğun biber gazını acımadan taraftarın gözüne gözüne sıkıyorsan kısacası futbola futboldan başka her şeyi sokuyorsan anormallik kimde o zaman
Taraftar sana az bile yapıyor emin ol!!

Taraftar sana her yerde destek vermekten başka ne yapmış ? Her gün televizyonlara çıkıp Türk futbolu nereye gidiyor diye soranlar Türk futbolunu uçuruma sürükleyen adamlardan başkası değil.Yıllardır ‘’Türk futbolu artık yükselecek’’ vaatlerini duymaktan sıkıldık.Vampir gibi yapıştınız futbola canını okuyorsunuz.Her gelen kendi burnunun doğrultusunda gidiyor.


Bence siz çekin elinizi ayağınızı Türk futbolundan bakın o zaman nasıl işler tıkır tıkır ilerliyor

Hakan KORKMAZ…

13 Temmuz 2012 Cuma

HANGİ 7 TEPE?

7 tepeli İstanbul lafını duyunca hepimiz tepeleri düşünmüşüzdür elbette. nerede bu tepeler diye? muhetemelen de hepimizin aklı aynı şekilde çalıştı, başladık sıralamaya ''tepe '' isimli bütün ilçeleri;

Çamlıca, Seyrantepe,Kartaltepe,Göztepe,Fikirtepe vs 
 ama bunların hiçbiri İstanbul'un yedi tepesinden biri değildir. İstanbul'un yedi tepesi sur içinde yer alır. Fatih ilçesine birçok gidenlerimiz dahi bu tepelerin hangi tepeler olduğunu bilmez. İyide bize ne demeyin artık öğrenelim şu tepeleri;
1- Topkapı Sarayı, Ayasofya bulunduğu tepe.
2- Çemberlitaş ve Nuriosmaniye Camiinin bulunduğu tepe.
3- Beyazıt Camii, Üniversite ve Süleymaniye'nin bulunduğu tepe.
4- Fatih Camiinin bulunduğu tepe.
5- Yavuz Selim Camiinin bulunduğu tepe.
6- Edirnekapı semtinde, Mihrimah Sultan Camiinin bulunduğu tepe.
7- Kocamustafapaşa semtinin bulunduğu tepe. 

Alın size 7 tepe kullanın tepe tepe...

 Semih Aytaç...

PEMBE YALAN YOKTUR, ELİMİZDEN GELEN EN BÜYÜK YALANI SÖYLÜYORUZ

Yolda, evde,işyerinde kısacası günlük hayatımızın her yerinde çok yalan söylüyoruz.Hem de doğrusunu söylediğimizde başımıza hiçbir şey gelmeyeceğini bildiğimiz halde,hem de öyle böyle yalan değil en kuyrukluları;

Çok sıkıştığımız ve tuvalete ihtiyacımız olduğu anda kendimizi dükkanına attığımız ilk esnafın '' Tuvalet yok bizde '' demesi kadar komik bir yalan var mı mesela ? Kendin pet şişeye işemediğine göre , neden komik duruma düşmeyi tercih ediyorsun ? her nekadar yüzüne söylenmese de içten içe bir '' siktir '' yediğinin farkına varmalısın
**************************
Her sigara zammından önce tekel bayilerin sigaraları raftan indirip, siz sigara almaya gittiğiniz de, parasıyla   size sigara satmaması mesela. Gazetelerdeki boy boy ''sigaraya zam''  haberlerini görmemiş olduğumuzu sana düşündüren şey ne acaba? bal gibi biliyoruz o kıytırık kümes görünümlü deponda koli koli sigaraları erkendden alıp, stoklayıp , zam gelmesini beklediğini. Yapma bunu bakkal kaptan...
**************************
Akşama kadar çalışmışızdır, ya da izinli bir günümüzdeyizdir ve  eş-dostla bir mekana  gidip çay içmek isteriz.
garsona seslenip cevabını bildiğimiz  halde ''çay taze mi usta ? diye bir soru sorarız  '' tabiki taze abi''  sonra çay gelir çayın rengi der ki: ''Abi ben 2-3 saatlik çayım bugün işler kesat, kimse gelmedi sana kısmetmişim. Eee sende şimdi beni alıp adamın kafasından aşağı dökemeyeceğine göre en iyisi sen beni iç ,bir daha da buraya gelme! ''
      hiç gerek var mı usta? sattın bize 2 çay o da tuttu 2-3 lira, kaybettiğin belki de daha fazlası bir de ekstradan kulakların çınlıyacak ne gerek var ? 
*************************
 Evde ekmek bitmiştir, evin çocugu X'de bilgisayar başındadır. Anne mutfaktan seslenir '' oğlum ekmek bitmiş koş şu bakkaldan 2 ekmek al'' diye . Sonra X fırlar ekmek almaya ama gidderken oyun kapatılmaz bakkala gidiş geliş süresi hesaplanır ve oyuna ona göre yön verilir.Bakkaldan ekmek kalmadı lafını duyan X'in bütün planları bozulmuştur, hemen mekanizma çalışır ve eve geri döner, annesinin karşısında eli boş nefes nefese dikilen X'in ilk lafı '' anne her yere baktım ekmek kalmamış'' olur.Ulen sıpa ne gerek var buna  kendin aç kalıcan haberin  yok...

Bunlar sadece okyanusta damla olanlar , o kadar çok yalan söylüyoruz ki birileri bize bunları söylediğinde inanmıyoruz  '' ben yapmıyorum'' deyip yalanımıza birde kuyruk takıyoruz.

Sonra birileri memleketimizi,cebimizi dolandırıp köşeyi döndüğün de ''Ülkeyi soydunuz '' diye isyan ediyoruz. Herkes kendı çapında çalıyor bence sen çay parasından çalıyorsan, adam kaldırım taşından çalıyor, sen kıytırık tuvaletını ücretsiz kullandırtımıyorsan  adam da kıytırık okulunu ücretsiz kullandırtmıyor.Sadece tepedeki zihniyet değil bence biz komple değişmeliyiz
                       Ve bence çok kötü yalancıyız...
                                                                                                 Hakan KORKMAZ...

11 Temmuz 2012 Çarşamba

EKONOMİ TIKIRINDA- CARİ K'AÇIK'



Türkiye'nin mayıs ayı cari açığı açıklandı. Bilmeyenler için söyleyeyim cari açık ithalatın ihracatı geçmesidir. Mayıs ayındaki cari açık beklentilerin altında gerçekleşti. Gözümüz aydın ki cari açıkta bir düşüş yaşanıyormuş; ama ne düşüş. Mayıs ayı cari açığımız 5.83 milyar dolarcıkmış. Yıllık bazda beklenti 66.9 milyar dolar. Büyüyen Türkiye için hiçbir şey(!) Türkiye'nin geçen yılki gayri safi yurtiçi hasılası 772,298 dolardı ve geçen seneki cari açık 77 milyar dolardı.
                                                      *************

Yani Mayıs ayında kendi cebimizdeki parayı harcayıp üstüne birde o ayda fazladan 5.83 milyar dolar harcadık. Üretmeden tükettik yani. Bu gerçek, büyüyen Türkiye sloganına ne kadar da uygun. Anti parantez Türkiye geçen yıl global kriz döneminde yüzde 8.5 büyüdü. Dünya yerinde sayarken ya da gerilirken biz Çin'den sonra en çok büyüyen ülkeydik. İşin tuhaf tarafı Türkiye geçen sene tarihinin en büyük cari açığını verdi. Sizin anlayacağınız geçen sene de borçlanarak büyüdük. Şimdi internetteki haber sitelerini açtığınızda, televizyondaki haberlere baktığınızda ya da gazetelere baktığınızda mayıs ayı cari açığı beklentilerin altında gerçekleşti, cari açık daralıyor, ekonimi tıkırında gibi yazılar göreceksiniz. Mayıs ayındaki cari açık geçen seneki mayıs ayındaki cari açığa göre %0.5 az, 2011'deki cari açık 2010'daki cari açıktan 30.45 milyar dolar fazlayken ve cari açıkta 2010 yılına göre %65.3'lük bir artış gözlenmişken siz böyle haberleri pek gördünüz mü? Belki görmüşünüzdür ama kimin umrunda Türkiye Avrupa'nın krizde olduğu bir dönemde %8.5 büyüdü.                                                      **************
   Türkiye'deki cari açık oranı fazla diye uluslararası derecelendirme kuruluşları Türkiye'nin kredi notunu yükseltmiyor. Ama olsun cari açık 8 9 aydır azalana azala küçülüyor. Gıdım gıdım düşme başarı olurken, büyük cari açık artışlarında başarısızlıktan söz edilmiyor. 
   Cari açığın en büyük kalemini hiç şüphesiz ki enerjiye ayrılan para oluşturuyor. Her yıl petrole doğalgaza 30-40 milyar dolar para ödüyoruz. Petrolün varil fiyatında 1 dolarlık artış bize 10 milyon dolarlara mal oluyor. Enerjiye bu kadar büyük para harcamamızın en büyük sebeplerinden biri de Türkiye'de üretilen elektriğin % 60 gibi bir oranla doğalgazdan üretilmesi. Yani bizim harcağımız elekterik de cari açığı körüklüyor. Boşuna çalışan televizyon boşuna yanan ampuller biraz daha cari açık denilen bu canavarın büyümesine neden oluyor. Diyebilirsinki benim harcağım elektrikten ne olacak, elbette bundan bir şey olmaz; ama toplumun büyük bir bölümü sizin gibi düşünüyorsa o zaman iş vahim.                                                       ***************
   Biz petrole geri dönelim. Süleyman Demirel'in meşhur bir sözü vardır 'Türkiye'de benzin vardı da biz mi içtik.' tamam anladık Türkiye'de çıkan petrol az illa dışarıdan almamız gerekiyor da peki yıllık cari açıkta fazladan oluşan 30 milyar dolar nereye gidiyor. Bu 30 milyar dolarında önemli bir kısmı da nelerden kaynaklanıyor biliyor musunuz?  Ben söyleyeyim hani o aldığımız pahalı cep telefonları var ya hani o evimize aldığımız bilmem ne marka yabancı elektronik aletler var ya oraya gidiyor. Sadece hükümeti eleştirmek kolay, başkasına suçu atmak kolay. Peki biz kendimizi ne kadar eleştiriyoruz. Tek suçluyu hükümet olarak göstermek ne kadar doğru. Hükümet senin aldığın pahalı cep telefonlarına, bilmem ne marka bilgisayarına nasıl karışacak ya da karışsa sen buna ne tepki vereceksin. Hükümeti yine yerden yere vurmayacak mısın?                                                       *****************
   Ama yok biz bilmeyiz kendimize çuvaldız batırmayı!
   Neyse biz hükümeti eleştirmeye geri dönelim bizim ihracatımız en önemli kalemi ne biliyor musunuz? Otomobil. Hani sırf arabanın parçaları burada monte edildi diye 'TÜRK MALI' sayılan araçlar bizim en çok ihraç ettiğimiz mallar. Başbakan geçen aylarda yerli otomabilin yapılmasını istemişti ya, işte biz 'yerli olmayan' yabancı firmaların genellikle Türk ortaklarıyla Türkiye'de kurmuş oldukları fabrikalardan çıkan araçları satıyoruz. 
   İhracatımızın en önemli kalemlerinden bir diğeri de elektronik eşya. Hani parçalarının en az %20'sini dışarıdan aldığımız elektronik eşya. Mesala biz televizyon sektöründe iyi bir durumdayız. Avrupa'ya televizyon ihraç ediyoruz. Led tv ihraç ediyoruz. Biliyor musunuz ki o led tvlerin parçalarının %50, %60 gibi oranla dışarıdan aldığımızı.
   Şimdi böyle rakamlar falan canınızı sıkmış olabilirm,okumaya üşenip satırları atlamış olabilirsiniz,, iyi de bize ne diyebilirsiniz, oda size kalmış....


Semih AYTAÇ
     

10 Temmuz 2012 Salı

Tanrı Parçacığı ''Tanrı kolpacığı''


   Higgs Bozonu yani Tanrı Parça-cığının bulunduğu iddaa ediliyor. Cern'deki bilim adamları yıllardır evrenin oluşumunu açıklamak için ter döküyor.Büyük Patlama deneyi, Kara Delik derken bugün Tanrı parçacığı gündemde...

Peki  neden ''Tanrı Parçacığı''? 

Parça-cık adı üstünde , duyduğumuz zaman etkilenmeyeceğimiz bir isim olurdu, ama siz buna Tanrı Parçacığı derseniz işte orda ''hadi canım'' etkisini alırsınız,kulağa dolu dolu gelir insanlar merak eder.

Öyle de oldu zaten hemen atladık ''aaa! herifler tanrı parçacığını bulmuş abi! '' diye.Nedendir bilinmez hayran olduk'' Tanrı Parçacığın'a''. Aslında o parçacığın Tanrı Parçacığı olduğu da kesin değil.Yapılan açıklamada yeni bir parçacık bulunduğu ve bunun Tanrı Parçacığı ola-bilme ihtimali üzerinde duruluyor.Yani '' birşey bulduk ama ne olduğunu henüz biz de bilmiyoruz'' un kibarcası diyebiliriz yapılan açıklamalar için

Amaç ne ?
Cern'de yapılan araştırmaların hepsi aslında doğadaki bütün varlıkları oluşturduğu varsayılan parçacığı açığa çıkarmaya yönelik yapılıyıor.Yani bize üzeri kapalı '' Tanrı'nın olmadığını size ispatlayacağız'' deniyor.Biz de sazan gibi atlıyoruz.

Allah inancı olmayan insanlara, Allah'ın olmadığını kanıtlamak için yapacakları deneylere milyon dolarlar verip sonra bize bir yaratanın olmadıgını ispatlamalarını bekliyoruz.Birileri  ''yaşasın tanrı yokmuş herşey serbest'' diye bağrmamızı bekliyor ama bunu hemen değil emin adımlarla, her gün bir başka birşey bulduk diyip bizi alıştırarak yapma peşindeler.

Cern'de dünden bugüne yapılanları yazsam sayfalar almaz elbette ancak şu benim için kesin  aç bir Kur'an oku kardeşim sana nerden geldğin ve nereye gideceğin açık açık söylenmiş,hiç gerek yok Bozona  falan
                          
                                     '' Kıçınızdan element uydurmayın aq''


Hakan KORKMAZ

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Nasıl Bilirdik Samsun’u


                                                    
           Duyardık çocukluğumuzda da Samsun’un adını  , bilmezdik ama nerdeydi  ? hatta çoğumuz           duymamışızdır  okula başlayana kadar Samsun’u.

    Okula başlayınca duymaya başladık onun adını sık sık,  ‘’19 mayıs 1919 da Atatürk Samsun’a çıktı ‘’ cümlesinin ardından önem kazandı Samsun gözümüzde.Burdan başlamış Atamız memleket kurtarmaya dedik , Samsun  artık bizim için farklı bir şehir oldu o anda, okul yıllarımızdan ‘’iyi’’  biliriz Samsun’u…
Bakkala tek gidebileceğimiz zamanlara geldiğimiz de duyduk biz yine Samsun’u .Çocukluğumuzun kahramanı olan babamız ‘’Oğlum bana bakkaldan bi kısa Samsun al’’diye seslenince duyduk yine onun adını.’’Bi kısa Samsun bakkal amca’’ dediğimizde gördük bi kutuya sıkıştırmışlar koskoca Samsun’u, tütünüyle tanıdık bu kez ama sevmedik sanırım kahramanımıza acı çektiren Samsun’u…
  Coğrafya’da duyduk sonra  Samsun’u kuzeyde olduğunu öğrendik,önemliymiş Samsun  ülkemizin kalkınması için.Karadeniz bölgesindeymiş verimli toprakları varmış , bol yağış alırmış Karadeniz bölgesi , metrekareye en çok yağış  Karadeniz’de düşermiş mesela, o derece yani.
 Böyle öğrendik  bugüne kadar  Samsun’u ama öğrenemeyenler kalmış bu ülkede daha…
Koca koca apartmanlar yaptılar Samsun’a duyurlar,reklamlar,vaatler havada uçtu.’’Gel vatandaş canını sağlama al gel gel geeeelll’’  Can bu tatlı tabi 3’e 5’e bakmadan koştuk  hemen kapıverdik bir anahtar  ‘’Sağlam evlerden’’ …
Rahmet işte ne zaman geleceğini bilemezsin ya , bir anda bardaktan hatta kovadan boşalırcasına yağmaya başladı.Sel aldı her tarafı birdenbire , can pazarına döndü ortalık kaçabilenler,binaların tepelerine çıkabilenler kurtuldu selden ama birde bodrumdakiler vardı ki onlar o kadar şanslı değildi.10 kişi hayatını kaybetti binlerce ev kullanılmaz hale geldi , kayıplar… yaralılar…kurtarma çalışmaları Samsun’u aldı bir telaş aniden.

Koca koca binalar diktik oraya sağlam olsun canımıza bir zarar gelmesin diye binayı sağlam yaptık yapmasına ama nereye yaptık ? yaparken hiç mi etrafımıza bakmadık mesela ? Tamam  ekstrem bir yağış oldu, ama Samsun bu! , Karadeniz’de şiddetli bir yağış olmayacağının garantisini kim verebilir?
Belli ki binaları yaparken her şeyi toz pembe düşündük ‘’yok canım o kadar çok yağmaz, yani bugune kadar yağmamış’’ diye bir düşünce üzerine kurulmuş o binalar.Bugüne kadar olmaması olmayacağını mı gösterir?
Sonra sayın bakanımız Bayraktar : ‘’Binalar sağlam, binaların yapımında bir hata, bir suç yoktur.Binalarda yıkılma,göçme gibi hasarlar olusmamış sadece sel felaketine yakalanmıştır?’’diyor. İyi de bize ne binaların sağlamlığından? Derenin ortasına sağlam bina yapsan ne olur Allah aşkına.İnsanlar öldükten sonra ha göçük altında ha su altında ölmüş ne değişir ki…
Kafamız karıştı Samsun nasıl bilelim seni bir iyisin bir kötü…

 Hakan KORKMAZ...