10 Eylül 2012 Pazartesi

ÇAY KAŞIĞININ AŞIRI ACIKLI HİKAYESİ

Belki de aylar geçirmişti o havasız, ışık almayan, diğerleri ile balık istifi vaziyette düzensizce fırlatıldığı, bakımsız ve yalnız evin yaramaz çocukları ile ayda yılda bir gelen misafirler sayesinde açılan, eski püskü bir mermer tezgahın altındaki dolabın en üst çekmecesinde.Hasret çekiyordu günlerdir... Hasan Bey'in hayatta olduğu dönemlerde  her akşam kavuştuğu, üzeri gül işlemeli, ince belli yalnızca misafirler geldiğinde çıkarılan ve ona göre mutfağın en şık çay bardağına hem de...

Hasan Bey, bütün aileyi her akşam  asmalı bahçede toplardı. Deniz manzaralı bahçedeki dikdörtgen masada her akşam yer kapma savaşı yaşanırdı, kimse istemezdi denize sırtını  dönüp, Hasan Bey'in muhabbetine meze olan yakamozu kaçırmayı.Sadece onlar değil, evin kedisi,üzüm salkımları,bahçe çitleri,evin hanımının eşsiz lezzete sahip kekleri, buharı tüten çaydanlık, masadaki çay bardakları ve her seferinde bardaklara kavuşmak için akşam toplantılarını fırsat bilen, her akşam karanlığa terkedilen çay kaşıkları keyif alırdı, onun muhabbetinden. Ama en çok da çay kaşıkları...

Her birisi  sevdiği çay bardağının içine atılmak için sahibinin gözüne parlak,çekici gözükmeye çalışırdı.Ateşte yanma korkusu o kavusmanın heyecanının üzerine çıkamıyordu hiç bir zaman.Gül desenli olan hepsine çekici gelmezdi, ama birisi için; ne onun solmaya yüz tutmuş gül deseni, ne hafif sararmış dibi,ne de ağız kesiminde oluşan ince bir yarayı andıran çatlak onun gözünde önemliydi. Onun için, 'O' bardakların kraliçesiydi ve ona ulaştığında aldığı mutluluğu tarif edemezdi, ona 'Güllü' ismini vermişti.Her akşam yıkanıp yerine savrulup atıldıktan sonra, ertesi günü iple çekerdi. Tâ ki Hasan Bey ölene kadar...

Hasan Bey ölünce artık eski aile toplantıları yapılmamaya başlandı,arıtk bahçede toplanmak işkence geliyordu herkese, deniz bile dalgalanmıyor, yakamoz vurmuyor ne ev halkı ne kedi ne de bardak-kaşık... Hiç birisi artık bir araya gelmiyordu zamanla o güzel vakitlerin,hoş sohbetlerin değeri unutuldu.
Misafiri eksik olmayan  eve ayda yılda bir misafir gelir oldu.Üstelik artık gelen misafirler bahçede ağırlanmıyordu, onlara çay da ikram edilmiyordu, evin hanımı belki de o leziz keklerin tarifini utunmuştu bile.Artık gelen misafirler televizyon odasında ağırlanıyordu.Onlara hazır kekler, tatlılar ikram ediliyor, yanlarına da içecek olarak kola veriliyordu.Çoğu gece ise saatlerce yalnızca televizyon sesi ve ara sıra ona eşlik eden kahkahalar duyuluyordu.Birbirine sataşan,yer kavgaları yapan, anılarını anlatan kimse yoktu artık...

Her gece hem Güllü hem de 'O' dua ediyor artık, tek bir gece bile olsa yeniden bir araya gelmek,birlikte şeker eritirken yakamoz manzarasında sıcak tonlu insan seslerine 'şıngır şungur' mutluluk melodileri beslemek, ay ışığı ve deniz esintisi altında dans etmek için

Onlara bu aşkı yaşatmak çok zor değil, tek yapılması gereken ; Kalabalık bir ortama , hafif muhabbet biraz güler yüz bir kaç damla da sevgi katmak...

Hakan KORKMAZ...


1 yorum:

  1. başlık bir filmden tanıdık geliyor ama neyse:d

    YanıtlaSil