28 Temmuz 2013 Pazar

KÖPEK GİBİ KÖPEK

  Geçen yine tuvaletteydim, elimde babama yakalandığımda ucunu koparttığım ama kıyamayıp atmadığım ve cebim koyduğum kaçak sigara ile keyif yapıyorduk. Dalmışım bir ara derinlere gitim, çocukluğuma indim ve birden hayvan sevgisi doğdu içime ve dudaklarımdan yalnızca 5 harf döküldü; 'KÖPEK' dedim kendi kendime. Düşündüm beni hiç köpek ısırmamıştı, hatta kovalamamıştı o halde nedir bu nankörlük dedim, benim neden köpeğim yok? İçim burkuldu... Attım sigarayı bastım sifona bir hısımla çıktım dışarı. Evet bir köpeğim olmalıydı benim ama nasıl bir köpek? Şu elinde sigara ile okul önlerine gelen dövmeli tiplerin beslediği nankör pitbull uymazdı bana. Evin içinde beslenen bir avuç, fare kadar ufak ama eşşek gibi gözleri olan, pekala yalaka bir görünümü olan köpek de benlik değldi. Daha farklı bir şey olmalı, böyle büyük bir şey sonra birden bi 5 harf daha takıldı dilime... 'ÇOBAN' işte beni tarif eden kelime buydu karakterimi cat diye ortaya koyuvermişti. Saf , temiz, emektar... her şey demekti. Çoban köpeği babası göndermemştir okula, ilkokul terktir, cahil değildir ama hayat üniversitesi mezunudur, hem efendi hem dürüst, delikanlı bir köpek. Kuru ekmek suya kanaat eder. Yatacak yer beklemez, havlamaz, ısırır. İri yarı , simit kuyruklu kaslı mert bir köpek. Hayatın kazıklarını yemiştir, bozulmamıştır ama, yarı yolda koymaz, karıya kıza bakmaz, yağlı yemek için kimsenin yüzünü yalamaz, dik başlı, ağır bir köpek. Okey masasındaki dost kıvamındadır. Kavgadaki levyedir, gerekirse masaya yumruğunu vurur, okuldan kaçan oğlunun kulağını çeker, ağzı var dili yok, heybetli mahalle abisi şerbetinde bir köpek. Evden işe işten evedir, kaşı gözü oynamaz, sadıktır çoban köpeği, namusludur, yediği tabağa pisletmez, ihanet etmez ve bir çoban köpeği asla bacaklarınızı düdüklemez. Çoban köpeği, köpek gibi köpek...

18 Şubat 2013 Pazartesi

BEN BU İŞİ ALIRIM

Öncelikle mailinizi yaklaşık 2 yıl önce vermiş olduğunuz bir ilandan aldığımı belirterek lafıma başlamak istiyorum. Sanırım ben gelecekte yazarlık yapmak istiyorum ve reklam metin yazarlığına büyük bir merakım ve ilgim var. Şimdi aklınıza madem bu kadar merakın var nasıl 2 yıl  boyunca ilanımızı fark etmedin? diye bir soru takılması gayet muhtemel olmakla birlikte çok acımasızca bir önyargı olur benim için. Yani aslında henüz maçın başında kendi kaleme attığım bu nefis golden sonra durumu nasıl toparlarım bilemiyorum ama bunun için çabalayacağım.Aslında özgeçmiş atacaktım fakat geçmişimin özüne bir göz attığımda size uygun bir eleman olmadığımı gördüm, ya da tamam madem biz bizeyiz yalana gerek yok geçmişimde hiç eleman olmadığımı gördüm ben. Sonuç olarak bana ihtiyacınızın olmadığının farkındayım ama ajansta her zaman boş duran bir sandalye vardır, bundan eminim. Vardır di mi? gerçi ''boş sandalye var mıdır?'' diyorum ama  hiç  sormadım, ortada bir ajans vardır umarım? yani  oturup da evde yazmıyorsunuz herhalde o kadar metni? bak ama evde yaz getir falan derseniz olmaz onu baştan söyleyeyim, yani bir odayı fazla görmeyin bana. Tamam oda biraz fazla oldu kabul, iki göz çekmecesi olan bir masa yeter bana. Ben, beni sadece ihtiyacınız olduğunda kullanmanıza müsaade edemem kusura bakmayın. Allah'a şükür aç değiliz açıkta değiliz yani, kendi ekmeğimizi kendimiz pişirebiliyoruz ama mecazen değil  gerçekten pişiriyoruz biz inanmazsınız bak. Ekmekçiyim ben sayın dünya çapındaki ajans, baba mesleği gibisi var mıdır sorarım size? varsa da bizi bulmamış şimdiye kadar.Bakın benim dedem de ekmekçi imiş, yani babam da baba mesleğini sürdürüyor o derece ekmekçiyiz yani hafife almayın bence. Aslında dedem 70'li yıllarda Alamanya'ya gitme fırsatı yakalamış hem de kalifiye eleman olarak, bi düşünün ya  Alamanya diyorum bakın Almanya değil. O yıllarda 'Alamanya' denilince insanların neler hissettiğini bi düşünün...? düşünmediniz di mi? şimdi onu bile düşünmeye üşenen birine ben iş başvurusu yapıyorum bakın, bir de bu açıdan düşünün şuan neler hissettiğimi. Neyse dedem gitmemiş ama, köyünün tezek kokusunu değişmezmiş Alaman makinelerinin gürültüsüne. Ve her seferinde '85 yasındayım, hastane yüzü görmedim çok şükür' diye başımıza kakarak ne kadar doğru bir karar verdiğini perçinlemekten alıkoymaz kendini. Ama vaktiyle gitmiş olsaydı şimdi benim size ihtiyacım olmayacaktı belki de, belki de ajansınızın olduğu bina şimdi bizimdi. O zaman da mı almazdınız işe ? alırdınız tabi ki çünkü kaz gelicek yerden tavuk esirgenmez değil mi?  siz de haklısınız menfaat dünyası işte. Ama benim kapım size her zaman açıktır aklınızda olsun, sadece ekmek yapmıyoruz biz pasta falan da var bizde. Yani düğün, nişan, doğum günü ve her türlü özel organizasyonlarınızda 'size bir telefon kadar yakınız'. Yalnız slogan nasıl ? etkileyici değil mi? tıpkı usta bir reklam metin yazarının ellinden çıkmış gibi bence. Bakın beni kullanın, değerlendirin beni, faydalanın benden yani ne diyeyim daha? yoksa vallahi gidip ekmekçi olacağım yazık olacak size de bana da. Parayı dert etmeyin aramızda üçün beşin lafı olmaz bu saatten sonra. Tek amacım CV'ye yazabileceğim international ( kelimeye dikkat! hani ingilizce biliyorum diyecek kadar kötü bir metin yazarı değilimdir. Ama şimdi düşündüm de bunu parantez içinde yazarak sanki size hakaret etmiş gibi oldum, sanki siz bunu anlayamayacakmışsınız gibi bir muamele yaptım resmen ya, afedersiniz)  bir firma olsun, bu CV'me yazacağım ilk iş olacağından çıtayı yüksek tutuyorum ki yarın bir gün bir fırına falan iş başvurusuna gidersem bana büyük faydası olur , nasıl başlarsa öyle gidermiş der hep dedem. Neyse babam çağırıyor beni ekmekleri fırında unuttum, yanmasın. Yolunuz düşerse beklerim, görüşürüz...

28 Ocak 2013 Pazartesi

BAŞLADIĞI GİBİ BİTER HER ŞEY

Gözlerim ansızın okula gitme saatimden yarım saat daha erken açılmıştı. İçimdeki derin heyecanın yanı sıra üzerimde ise yorgan yoktu, başımın altında da yastık... resmen yerdeydim ben. Kafamı kaldırıp çekyata baktığımda abim bir anakonda misali yastığımı bacaklarının arasına almış, öz evladıymışcasına   yorgana sarılmış kendi krallığını ilan etmişti sanki. Ama iyiki de uyanmıştım erken, iyiki de atmıştı beni aşağı abim... bugün büyük gündü ve ben abimi uyandırmayarak intikam alacaktım. Gol atacaktı Tsubasa inşallah!iki hafta sonra nihayet geçmişti ortasahayı ve atacaktı eminim! o atacaktı vakabayaşi tutacaktı. Sonra okula gidip çöpten bulup üzerinde tepindiğimiz kola kutusu ile sınıfı toz duman edecektik.Edecektik etmesine ama televizyonda karıncalı ekrandan baska hiç bı halt belli olmuyordu, butun bınanın ortak kullandıgı eskı pusku anten yıne bozulmustu. Hemen pratik zekamı çalıştırıp koşup  mutfaktan aldğım çatalı vitrinin arkasında komando gibi sürünerek uydu girişine tıkadım sonra teyip güzel çeksin diye babamın bağladığı bakır teli söküp çatala bağladım, onu da ordan uzatarak kapının demirine bağlayıp istediğim görüntü kalitesine ulaştım.Biraz dikkatli bakıldığında Siyah formalılar ve beyaz formalıları ayırt etmek çok da zor değildi.Şimdi tek sorun Televizyondan gelen cızırtılı, kulak tırmalayıcı seslerdi.O sorunu da kumandanın yeşil olan  tuşuyla çözdükten sonra sıra tsubasayı seçebilmeye gelmişti. Onu bulmama yardımcı olacak ip ucu ise bütün takımın yokluktan kırıldığı soyunma odasında Tsubasa'nın hiç yalnız kalmıyor oluşuydu.Maça çıkmadan önce kız arkadaşıyla konuşacaktı kesin, orda bi kez görsem maç boyunca onu takip edebilmeyi başarabilirdim, ve oyle de oldu Gözüme alın bölgesındeki kahkülleri ve ense bölgesindeki saçlarının sivri kısmını not ettim. Nıhayet nankatsu takımı maca baslamıstı, uzun süren pas trafiği gözlerimi yormuş fakat ceza alanına haala girilememişti tam top tsubasa ya geldiği anda ise onun sakatlanması... ? sanırım bu benım bedeviliğim abiminse ayılığı anlamına geliyordu. Sabah sabah yine uykumdan olmuş, gözlerime işkence etmiştim.Artık kendimi okuldan sonraki yukarı mahalle ıle olan macımıza odaklamıstım.Sınıfta bütün arkadaşları rakip takımın kalecisi Hasan'a karşı sıkı sıkı tembihledim. Çünkü Hasan her maç çaktırmadan kaldırım taşlarından yaptıgımız kaleyi küçültürdü, Okuldan sonra hemen kendımızı sokağa attık, anlaştığımız yerde buluşup 21 adım sayarak kaleleri kurduk. Maçı ben ayarladığım için takımın kaptanı da bendim o gün ve bir kaptan olarak bana forvette oynamak düşerdi. Takımın amele yükünü arkadaslara yukledıkten sonra ileride yatmaya başladım, adam kovalamıyor, pres yapmıyordum ve sadece takıma gaz verırcesıne bagırıp duruyordum. Tam o sırada Recep'in Servet Çetin gibi araya saldığı top benı kalecıyle karsı karsıya bırakmıstı, ayagımın ıcıyle plaseleyıp gol dıye kosmaya basladım ama Hasan da 'direk! direk! ' diye bana dogru kosmaya basladı, sonra ben Recep'e doğru koşmaya başladım, Recep'te Ahmet'e, Ahmet de eve dogru kosmaya baslayınca işin rengi değişti. Onlar kovalıyor biz kaçıyorduk sonra 'kaleyi küçülttünüz' deyip biz kovalamaya başladık, tuhaftı şimdi kovalıyorsak az önce neden kaçıyorduk ?  Hasan kaçarken ayağının dışıyla kaleyı buyutmeye çalışıyordu ama takılıp yere düştü ben de onu yakaladım sonra hasan ayağa kalktı, Hasan ne zaman bu kadar büyümüştü?  aşagıdan yukarı bak bak bitmiyordu sanki. Hemen 'kanka kaleyı kım kuculttu ya' dıye tatlıya baglamaya calıstım ama Hasan yemedi, yine kosmaya basladım ileride Receple Ahmet'e rastladım tüp arabasına takılmıs gidiyorlardı hemen ben de atladım... neyse kı atlatmıstık artık, mahalleye gelddıgımızde damagımız kurumustu. Su içmek için yanı basımızdakı evımıze gıtmek yerıne camiye kadar kosmaya karar verdık. İlk giden birinci içecekti. Bir, ikiii, üç! başladık koşmaya sanki az önce koşan, yorulan biz değilmişiz de özgürlüğümüze koşuyormuşcasına topukluyorduk. İlk ben girdim camiye ama şadırvanın önünde bekleyen ihtiyar almıyordu bizi içeri 'gidin evinizde için' diye azarladı. bizi, cami avlusunda ona küfür ederek geri cıkarken kapıda hasanları gördüm, eğer diğerlerıne de soylesem gordugumu  hıc bırımız kacamazdık. Çaktırmadan recebi caminin içine çektim, herkes namaza ddurmuştu. Sık ve düzgün duran safların arasından sankı namazdakıler bızı görmüyormuşcasına  arka kapıya dogru ılerledık ve kendımızı caminin üst kapısından sokağa attık eve de en uzak yoldan gittik. Sokağa geldiğimizde Ahmet ve diğerleri bize çok öfkeli bakıyordu. Sanki onlar dayak yerken ben de ordaymısım gıbı yapıp ' bi tanesını tuttum tam vurucaktım arkadan otekı benı itti, ben de zor kaçtım' diye yalanı atmıstım ortaya. Ama ahmet hiç hoş bakmıyordu. Sırtımı apartman duvarına verip g.tüm g.tüm kapıya dogru yaklasıp apartman kapısı acık mı dıye baktım. Evet acıktı, eger hızlı davranırsam ahmetle aramdakı 5 adımlık mesafe onun uzun boyuna ragmen kapatılamazdı. Ve oyle yaptım tek solukta Recep'i de satıp kendımı apartmanın ıcıne atıverdım, sonra kendımden emın adımlarla kurtuldum dıye zile bastım. Kapı açılır açılmaz 'nerdesın sen' dıye dduydugum ses ıle kulagımda olusan çınlama çok ani gelişmişti.Kabus gibi başlayan gün bir aydınlanmayla sona ermişti benim için.